Sayfalar

28 Kasım 2010 Pazar

bir ağustos vakti

Por una cabeza'yı dinleyip pervaneler altında tango yapılan, akşamları denizin ılık rehavetine yürünüp, neşe ve huzur bulunan kısacık bir zaman yaşamıştık bir vakit...
İri bir yakut yitirmiş gibi hayıflanıyorum kaybettiğim o demi düşündükçe şimdi... dönüş imkansızdır, ama görünce o vakitten bir iz, Attila İlhan'ın Révolition'unu söylüyorum için için... çünkü bir zaman biz öyle idik.


sarmaşıklı bir ev, güneşli tertemiz camları,
yine chopin’den révolution’u çalar komşumuz,
sen işinden ben işimden dönünce akşamları,
soframız hazır taze ekmek limon çiçekleri,
billur bardakta şeker gibi tatlı suyumuz,
sonra ben sana nâzım’dan şiirler okurken,
üşüşür penceremize gece kelebekleri,
artık dalar gönlümüzce büyük şeyler düşünürüz,
neler düşünürüz sevgilim neler düşünürüz,
her sıçrayış bir birikişe bakar,
her birikiş bir sıçrayışı hazırlar,
baştan başa tarih birikip sıçramalarla doludur,
yine chopin’den révolution’u çalar komşumuz,
saat kulesi gecenin on birini vurur,
varıp deliksiz uyuruz uyuruz sabahleyin,
bıraktığımız yerden hayata başlamak için…. 

16 Kasım 2010 Salı

uzaklar!

Çocukluğumdan bu yana hep "uzaklar"a dair yazılar yazdım.. her akşamüstü, her kuşluk vakti, her yaz gecesi ve tüm o pastırma yazları uzaktaki "uzaklar"ı düşlemekle geçti.. atlaslardan öğrendim uzak isimleri, çocuğum olursa dedim Uzak olsun ismi.. ama bazen biri sizin yerinize sizin dile getirmeye çalıştığınız şeyi öyle bir dökmüştür ki kaleme, o vakitten sonra üzerine söz yazamaz olursunuz.. Ben yıllar evvel elime aldığımda "UZAKLAR" ı, ruhumu ele geçiren ve artık gitmeyi hayal ettiğim uzaklar hakkında yazmaya son verip ezberime bu satırları veren adama karşılaştığım ilk yerde teşekkür etmiştim...


Uzunca zamandır okumadığım o cümleler önüme serildi az evvel tesadüfle.. ve yine ruhuma doldu gitme isteği ezberimde canlanan sözlerle... tekrar teşekkürler Can Dündar.. ruhuna, kalemine sağlık!






"Ah! yollara çıkmak lazım şimdi...
Gride tükenmez krizler, nafile rutinler, virane ilişkiler bırakarak yelkenleri şişirmek lazım...
Doldurup bavula ertelenmiş coşkuları, rüzgarları sırtlamak, martıların peşine düşüp asfalt bilmez topraklara koşmak lazım...
Serseri bir şişede imzasız bir mektup olup meçhul kıyılara vurmak lazım...
Kış bastırdıkça baharın izini sürmek lazım...
Unutulmuş paslı bir hançer gibi çekilmek kınından ve yollara sürtündükçe yeniden bilenip ışımak lazım...
Ah! gökten yıldız yağıyordur oralarda; dallar hazdan kırılıyordur.
Şimdi uzaklarda olmak lazım... "

13 Kasım 2010 Cumartesi

ölü ozanlar derneği



daha dün gece ölümüyle tanıdığım bir şairin şiirlerini keşfediyorum şimdi... geç kalmışım diyeceğim, ama biliyorum ki şairler ölmüyor asla şiirleri okundukça... dün akşam ölüm haberini veren, fakat benim için aslında şairin doğumunu müjdeleyen bir arkadaşımın eli varıp kendi yayınlayamadığı bir Aydın Hatipoğlu şiirini yayınlamıştım... şimdi kendim keşfettiğim ve okudukça anlam kazanan üç şiiri daha koyuyorum bloga; benim için ölümüyle doğan bir şaire saygı duruşu namına...

NİŞAN

Suların uzak denizlere vardığı yerde
Uçsuz zamanlar çiçeği
Lanetli zakkum
Sağıyor yitirilmiş maviyi ıtırlardan
Yüzüm bulutlara boyanıyor
Ey çocuk aklım

Savruk bir yağmur sonrası
İçe kapanış
Duyarsızlığı sürüyor üstümüze
Sekerek bir küfürden geçiyor pırıltısı
Ne yağmur duyuyor sesi
Ne pencereler

Her şey yarım yamalak
Yarım yamalak sevi
Bir kadın köpeğini salıyor özgürlüğe
Koşup bütün zamanlara sığıyor sevincini
Gizemli perdeler sarmalıyor evi

Tanığımdır yaşlı çam
Sarmaşık sömürgesi
Hayatı savunan nefesin nefesimde
Bir sese nişanlıyorum solgun bir sesi
Yalnızlık bakıyor aynadaki resimde

---------------------------------------------------------------------------------------

VE

Haydi tut ellerimi sıcacık yürüyelim
Bulanık bir sonbaharı saçlarına sindirerek
Eski coşkular yoldaşı çınar gölgelerine
Bastırılmış tutkuların deprem kuşaklarına
Hırslı çocukların yürüdüğü sokaklara
Al kurumuş yapraklar gibi sakla bu hüznü

Ölümle oynayan çocuklardık daha
Alaca gömleklerimiz sızıyordu tenhalara
İşte yine pencereden atılmış
İntihar süsü verilmiş bembeyaz bir yüz
Bir kadının sevdasını bıçaklıyor güz
Herkes dulbaşına kalıyor
Çiçekler çürüyor
Çürüyor solgun dostluklar

Bir nabız vuruşu duyulsun tut
Ölü kentin aylak karıncaları saklasın suskusunu

Devinsin sarhoş yosunlar durmadan
Edilgen kaygıların burgacını tırmanalım
Tutunalım karanlık dallarına selvilerin
Kimselerin duymadığı çığlıklarımız
Ulansın birbirine
Tut ellerimi sıcacık tut.
------------------------------------------------------------------------------------------
BEBEK

Seni bir orman ışığı gibi hatırlıyorum
Gölgeli serin kucağına düşüyor yapraklarım
Seni dalların karanlığından süzüyorum

Irmağın sarmalına direnen kırık bebek
Beni savruk bıyığımla hatırla
Atıp atıp bağrına bas yalnızlığımı

Tenha bir eylül yakamozu gözlerin
Yorgunum çalınmışım kırgınım
Yine de sevinci savunuyorum

Terk ettim silahımı yitirilmiş coşkular gibi
Şimdi penceresinde kırmızı sardunyalar açan
Beyaz badanalı bir köy evidir sevdam

AYDIN HATİPOĞLU

Gün Olur

Gün olur
Ölür içindeki kıvılcım
Duyarsın yitişin sızısını
Kimliksiz bir kız ikiz doğurur Çin'de
Dil yalnızlığı yoğurur
Biçimde

Kim bilir kim bulur
Asker postallarımın izini
Alır götürür tarzı nevin vapuru
Çocukluğumun firuze denizini
Bekler hâlâ salacak iskelesi
O sesi

Hecelerken geleceğin yangınını
Bakarsın deler kuzeyli kadınlar
Bu ürkek ülkenin karanlığını
Kırık acemi sözcüklerden
Anlarsın bir çığlık gibi
Sönmüş ateş

Çağır sağır kayalardan
Üzengisini sürüyen yağız atlıyı
Ayaları kan
Bak gümüş ışığında yalabır
Soluğu tükenmiş tanrısı
Umutsuzluğun

AYDIN HATİPOĞLU

12 Kasım 2010 Cuma

Greenpeace: küçük balıkları kurtarmak üzerine bir proje

Seninki kaç santim? - Greenpeace

Yanlış anlaşılmasın, "seninki kaç santim?" artık asla büyüme fırsatı bulamayan küçük balıkların boyuna dair bir soru... bu projeye internet üzerinden imza verip bir balık ediniyor ve onu kurtarıyorsunuz..

Küçük balık olmazsa büyük balık da olmaz diyor Greenpeace. çünkü artık küçük balıkların büyürken Samed Behrengi'nin küçük kara balık'ı gibi kılıçla dolaşması lazım takıldıkları ağlardan kurtabilmeleri için...

Şimdi sizin küçük kara balığınız kaç santim bir bakın bakalım :)

3 Kasım 2010 Çarşamba

iyi ki doğdun BABA...

babaşkım'a

Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici - hep, hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim

Can YÜCEL

Sana dair hatırladığım en eski hatıram Baba, kullanılmadığı için sürekli içinde oyun oynadığım bahçe katında sanırım henüz 4 yaşında rutubetten yuva sahibi olmuş bir akrebin sırtındaki beyaz yavruların zararsız olduğunu düşünerek "aaaaa baba baaakk apreğin beyaz beyaz yavvuları vaaaarr!" diyerek elimi onlara uzattığım an verdiğin tepkidir: Bir anda -ben tam akrebi elime almaya niyetlenmişken- beni tişörtümün ensesinden yakalayıp kendine çekmiştin "onlar zehirli! sakın dokunma!" sonra da bana akrebin ne olduğunu, dokunursam ne olacağını anlatmıştın.. beni doğduğum ilk andan beri koruduğunu biliyorum, ama hatırladığım ilk kahramanlığın o sahnede yaşanan..

Öyle dönemeçler atlattık ki seninle.. Babamdın, arkadaşım oldun, dostum hatta sırdaşım oldun sen.. Ben hep seni korudum herkese karşı, sen beni! Ne yaparsak yapalım suç ortaklığından mutluyduk biz.. hâlâ öyleyiz! İlk içkimi seninle karşılıklı içtim, içeceksen eğer benim yanımda içmeyi öğrenip de git dedin.. ilk kavgamızı ben lisedeyken ettik, hiç unutmuyorum 15 gün odamdan çıkmamış, ağzıma lokma almamıştım.. sen bu küslüğe bir gece yastığımın altına bıraktığın bir kalıp fıstıklı çikolatayla ve ertesi sabah kendin yapıp getirdiğin menemenle son vermiştin :) zaten yastık altı çikolata en meşhur barışma yöntemindir, benim de en sevdiğim yöntem tabii!

Arkadaşlarım her zaman bayıldılar sana.. kızlı erkekli toplanıp seni konuşurduk.. hele erkekler senden korktukları kadar hayrandılar.. çünkü hiç ummadık anda "kalkın eşşoğlu eşşekler! hadi birer bira çakalım!" diyip bizi dışarı çıkaran başka baba yoktu etrafta! :) sen hep en kahraman, en korkunç bakışlı, en yumuşak kalpli, en şakacı babaydın! benim babamdın! benim babamsın!

Mektup yazardım sana babacım, sen de okuyup kimse bulamasın diye kendin yarattığın bir ritüelle yakardın onları ki sırlarımız açığa çıkmasın.. hata yaptığımda asla kızmadın bana, herkes yuhalasa da sen arka çıktın, senden aldığım güvenle aştım engelleri.. ağladığımda sen de benimle ağladın.. canım yandığında dalga geçerek sakladın içinin sızısını.. hep sevdin beni.. en çok beni sevdin sen de benim en çok seni sevdiğim gibi... uzun yolculuklar yaptık seninle.. tren yolculukları, araba yolculukları baş başa, uzun uzun konuştuk saatlerce susmadan.. diğer yolcularla dalga geçip kıkır kıkır güldük.. araba kullanmayı öğrenirken ben, niyeyse bir tek sen tedirgindin, binmem ben senin sürdüğün arabaya demene rağmen benimle geldin :)

Beni hiç şımartmadın, ama hep övdün arkadaşlarının arasında ben yokken ortalarda.. onlar anlattılar yerine senin benimle nasıl da gurur duyduğunu, onlar da gurur duydular benimle.. beni hep baş köşeye oturttun arkadaş toplantılarında, koca koca bilgili adamlar arasında bana söz verdin, güven verdin, ben konuştukça desteklediniz beni hep birlikte.. Bundandır bugün erkeklerin olduğu her ortamda en saygı gören kadın olmam, çünkü bana erkeklerin arasında nasıl kendinden emin, nasıl terbiyeli ve söz sahibi olunabileceğini öğrettin..

Huysuzlukların, homurdanmaların, anneme çocuk gibi durmadan takılmaların, şakaların, azarların, yemeklerin, sincap gülüşlerin... aklıma seninle ilgili gelen her ufacık şeyde seni nasıl sevdiğimi, nasıl özlediğimi hatırlıyorum.. ve her defasında sana bir şey olursa diye korkumdan ölüyorum baba.. inan korkudan ölüyorum...

Kalabildiğin kadar kal bizimle, dikkat sağlığına ve keyfine.. kızsak da sana bazen seni her şeyden daha çok seviyoruz biz, dünyadaki tüm erkekler bir araya gelse bile bir tane sen yapamazlar hem :)

iyi ki doğdun babam, iyi ki varsın, iyi ki başkasının değil bizim babamızsın...