- Santiago de Compostela - |
Sosyal Medya dersinde Facebook, Twitter, Myspace, LastFm nedir bilmeyeni haşlayan dünya tatlısı bir hocam var. Blogspot kapatıldığında çocuğumu kaybetmiş gibi biçare dolaşırken ben hem bana destek vermiş, hem de bol bol dalga geçmişti "yarası derin, dokunmayın ona!" diye. Tabii kendisinin, 1.000.000 takipçi sahibi, kendi domain'ine sahip ünlü blogger Erkan Saka olması tuzunu kuru yapıyordu...
Sosyal medya denen bu yeni sistemde ben blogosphere'e ait ama twitter ve facebook'ta da yaşama alanı bulabilen bir türdüm. Blogdaki kol ve bacaklarım facebook'ta yüzmemi, kanatlarımsa twitter'da uçmamı sağlıyor, kısaca blogumu her yana yaymama olanak tanıyordu. Diğer yandan facebook'ta çok az insanın, hatta bazen kimsenin duymadığı bilmediği yeni keşifleri, müzikleri, tabloları, kitapları paylaşma, üzerine tartışma şansım vardı. İşte tüm bunları bir yana bırakıp Facebook'u radikal bir biçimde hayatımdan çıkarmaya karar verdim. Aslına bakılırsa bunun ardında çok daha şahsi bir sebep var, ama bahanem işime gücüme çok engel olmasıydı. Facebook'u röntgenlemektense daha sık blog yazmak, akademik işlerle ilgilenmek gibi bağlayıcı nedenler de var elbette.
Yine de bu hesap kapatma işlemini tamamlamak için bilgilerimi kopyalamakla uğraştığım bir gün içinde öyle güzel mesajlar aldım ki arkadaşlarımdan... meğer ne çok gizli blog okurum varmış, küçük kanatı takip eden, o kanatlarla uçan insanlarla çevriliymiş etrafım... paylaştığım yazıları, gece yarıları uykudan uyanıp not aldığım, sonra videolarını bulduğum klasik müzik eserlerini, keşfettiğim ressamların tablolarını ve üzerlerine yazdıklarımı okuyan, yenilerini bekleyen bir sürü arkadaşa sahipmişim! Dersinde hep en öne oturduğum Bölüm Başkanı'nın bile bugün sınıfa girdiği anda "Ayşe, neden en arkadasın bugün? Hem zaten Facebook'u da kapamışsın!" demesi üzerine topluca bir vaveyla yükselmesi beni hem mutlu etti, hem de "yahu hata mı ettim acaba.." diye düşünmeme neden oldu.
Lakin, biliyorum ki Facebook hesabım açık olsa burada blog yazmak yerine, orada bir şeyler kurcalıyor olurdum, tabii bir de yapmamam gereken şeyler karşısında bir dayanıksızlık içinde davranırdım, oysa artık yaş kemâle ermeye başlarken, kendime "bir dur orada bakalım! doğru ve yanlış hala var bu dünyada, kime göre neye göre dese de insanlar, uyulması gereken bazı vicdani yasaları olmalı insanın, ve görüyorsa hatasını uzaklaşmalı..." demeyi öğreniyorum ağır ağır... Bazı şeylerden vazgeçmeyi -her ne olursa olsun- öğrenmeli, mızmız bir çocuk gibi çok istenen bir şeyi arsızca istememeli, ve çok sevilecek bir şeyi elde etme, tüketme sevdası yüzünden onu kalpte bir hebaya çevirmemeli insan...
Uzak durmayı öğrenmeli...
Ben öğreniyorum.
Büyüyorum.
Eğer hayatım bir şeyle kesişecekse, onun yeri varsa benim yolumda, "haberci" bana ondan haber getirecektir... Ve ben o ana dek kendi kibrimden, kararsızlıklarımdan arınmış halde karşılayabilirim kendi dönüşümünü tamamlayarak bana gelen rehberi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder