Sayfalar

12 Haziran 2010 Cumartesi

Çikolata Köprüsü

Üniversiteye ilk başladığım gün, hazırlık atlama sınavına dolapdere kampusunde girmiştim, girdiğim andan itibaren de ölesiye nefret etmiştim okuldan.. Sanki içi buzdan yapılmış dev bir tapınağa benziyordu, içine gireni yutan korkutucu bir mabed gibiydi... Hem okula gelirken kaybolmuştum, hem de okuldan dönerken, ne doğru düzgün otobüs geçiyordu, ne de insanın içini ısıtan bir mekandaydı.. o bir yıl boyunca hep birlikte sevmemeye and içmiş gibi sevmedik Dolapdere Bilgi'yi.. Dershane gibi, lise gibi ne biçim üniversite burası diyip durduk, derslerden kaçıp kaçıp büyük kantinde black djarum içtik, kimileri tiryaki olup bildiğimiz şu pis kokulu sigaraya sardılar kendilerini... kışın buz gibi oluyor diye iki bina arasındaki köprüden de nefret ettik.. hep hep kötüledik, Kuştepe Bilgi'ye gidince orası da amma küçük ama olsun üniversite havası var diye mantık dışı lafları doladık ağzımıza!

Sonraki yıl Kuştepe'ye postalandık topluca, bu kez Kuştepe kampusunden nefret ettik, çünkü Santralİstanbul açılmıştı ve bizi oraya almıyorlardı, bu kez bir yılımız Kuştepe'yi yuhalayıp, Santral'e alın bizi diye hayıflanmakla geçti! Sonra ne mi oldu? Ertesi yıl bizi Santral'e aldılar!

Ve her üç kampustede ders alıp birbirleriyle kıyas şansı bulduğum okuldaki 4. yılımda şuna can-ı gönülden hükmettim ki Kuştepe Kampusune hiç uğramasak da olurmuş (bir sürü piyano odası olması dışında) Santral gezip eğlenmek, çimlerde debelenip, futbol falan oynayıp, eşek keyfi yapılmak üzere yapılmış, ama Dolapdere kesinlikle sizi bağrında saklayan bir üniversite kampûsuymuş! Hele ki iktisadi ve idari bilimlerin konuşlandığı yeni bina insana kendini evet bir siyasi bilim merkezinde, katlarında gezinen muhteşem hocalarla iç içe bir halt zannetmesini sağlayacak düzenlenmelerden sonra! Hukukçuların, siyaset bilimcilerin, uluslararası ilişkiler uzamn adaylarının arasında, bolca da matematikçinin gezdiği son derece doyurucu bir ortam olmanın ötesinde her gittiğimde içimi gıcıklayan üç koku hala yaşıyor orda!


birincisi, iki binayı bağlayan köprünün altından kantinin fırın havalandırması geçtiği için, dünyanın en müthiş çikolata kokusu semaya yayılıyor resmen! köprü bitmesin, orda durup içimize içimize çekelim isteği yaratıyor, ama sonra dayanamayıp kantine koşarken ikinci müthiş koku sarıyor etrafı: black djarum un kantinden havalanıp 6 katı sardığı acaip karanfil kokusu! ve yine hem sigara hem çikolata için koşarken yüzünüze çarpan üçüncü hava: Havuz nemi ve kokusu! o tuhaf ılık, nemli, klorlu su buhuru!
Önünde diz çökebileceğin hocalarından birinin dersinden "vay be! neler öğrendim hakkaten, bi gün ben de böyle multi bilgili olucam!" diyerek çıkıp, çikolata köprüsünden geçip, kantinde djarum içip, üstüne o ciğer sıkıntısıyla havuza girmenin 1 saat içinde mümkün olduğu tek yer nasıl sevilmezmiş! çocukluk işte! şimdi orada okumak için yaz okulundan uluslararası ilişkiler dersi alma derdine düşmek de ne hoş değil mi :))
Bugün sempozyum için dolapdere bilgi'deyken kantin kapalıydı, ama sabah ki çikolata kokusu köprüyü sarmışken, kitap taşımak için emrimize verilen market arabasına binip köprüde kaya kaya sigara içmek her şeye değdi doğrusu, havuzun klorlu kokusu da geniz yaktı ne güzel! bizi o halde görüp deli sananlar olmuştur illaki, ama hayat güzel yahu!






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder