Powered By Blogger

7 Nisan 2011 Perşembe

döngü


"Ve nefesimi tuttum. En derine, en dibe inebilmek için. bıraktım kendimi hayat okyanusuna. beni dibe çeken zihnimin ağırlığıydı. Ve dibe daha çok vardı. ama gidiyordum. Yavaş yavaş. Dünya yuvarlak. Hayat da öyle. En derini aynı zamanda da en yükseğidir hayatın. Nereden baktığına bağlı. Nerede doğduğuna. Doğduğun yerden ne kadar uzaklaştığına bağlı. Elindeki şişede ne kadar hayat kaldığına..."
Kinyas ve Kayra
-Hakan Günday-

Acı, benim için hatırlayabildiğim ilk andan bugüne değin beni içine hapsetmiş bir mekan gibi. Bazen koşulsuz kabullenmeyle içine yerleştiğim, çıkarmaya çalışanı da içine çektiğim bir mabed gibi, kimi zaman da tüm direncimi kıran, kaçmak için tırnaklarımla zeminini ve duvarlarını kazmaya çalıştığım, daha çok acıdığım bir zindan.

Daha taze bir limon yaprağıyken çürüyen ruhumu hapsettikleri bir tımarhaneydi bir zaman, sonra
sanrılarla gözümde seraba dönüşen çöl gibi ıssız, kavurucu, lanet bir adama dönüştü birden.

Kendi acılarım dindi derken, bir başkasının acısında can buldu kalbime biriken iltihap onun yara izlerine bakarken yeniden -ki ruhundakilerden söz etmiyorum bile- bunlar gün gibi aşikâr, ilmek ilmek dikilmiş, kanı üzerinde kurumuş keskin ve soğuk neşter izleridir.

Başkasının acısına nasıl hapsolduğunu ve çıkmaya çalıştıkça nasıl daha da çok acıdığını görünce belki bininci kez ayırdına vardım acının bir döngü olduğunun.

Sen ne kadar geride bırakırsan bırak, ne kadar unutursan unut, kaç kez aşık olursan ol, dünyanın tüm serotonini salgıla sevişirken ya da bir kitabı ağzın açık okurken, büyük Zafer'ler kazanırken... Fiziğin o temel kanunu hep işler: Bir şeyi yukarı fırlattığında en tepeye çıktığı an yerçekimine yenilmeye başladığı andır. Düşer, çarpar, parçalanır.. acır.

Dönüp dolaştığın yer yine yenilgidir. Bu kavgayı sen kazansan da, sonrakini sen kaybedeceksindir, çıktığın her savaştan derin kılıç yaraların kalacaktır, kazandığın savaşların ertesinde yaraların iltihap kapmaz sadece... ama izler ölene dek orada kalır. Ve bir başkası gelip dokunmak istediğinde "ya acırsa!" diye asla izin vermezsin el değmesine. Sen bile unutursun gözünün önündeki izi, sıradanlaşır, bedeninin sıradan bir parçası olarak kalır, doğum lekesi gibi, hep oradaymış gibi... Yalnız dikkatle bakan biri çıkarsa görür belki..

Ölüm, bu yüzden kolay ve hakkaniyetli bir seçimdir
Bir devr-i daimle her seferinde daha büyük bir zehirle dönen acıya katlanmak yerine, sessiz bir uykunun tercihi doğru bir tercihtir bu yüzden, çünkü her iyileşme halinden sonra "çok şükür" yerine, "bir sonraki ne zaman?" demek uzun, karanlık bir tünelde terkedilmişlik gibi kesif bir korkuyla göğsüne yerleşir..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder