Banliyölerin umutsuz kadın kahramanları:
Banliyö sınırları içindeki ev kadınlarının gizli yaşantısı; Annelik, komşuluk, kimlik çatışması ve erkeklerle ilişkiler
Banliyö sınırları içindeki ev kadınlarının gizli yaşantısı; Annelik, komşuluk, kimlik çatışması ve erkeklerle ilişkiler
Ev Kadınlarının Bilinmeyen Yaşamlarını, Kimlik Çatışmalarını, Erkeklerle İlişkilerini ve Anneliklerini Konu Alan Desperate Housewives Dizisi Üzerine Bir Analiz
Ayşegül Tabak
Bibliyografi ektedir.
Bibliyografi ektedir.
Giriş
Ev kadınlığı, ataerkil döneme girildiğinden beri kadınların kaderi olmuştu, ta ki 1940’lı yıllarla birlikte Amerikan erkek nüfusu kitleler halinde savaşmaya gönderilene dek. Amerikan hükümeti, ülke ekonomisinde gerilemeye neden olmamak ve silah endüstrisinde daha fazla çalışana duyacağı ihtiyacı gidermek için kadınları çalışma hayatına katma konusunda büyük yönlendirmelerde bulundu; özellikle reklam sektörünün yardımıyla, çalışan güçlü kadın sembolleri pazarlandı, sonuçta da hem erkeklerine ve çocuklarına hem de ülke ekonomisine katkı sağlamaktan gurur duyacak bir çalışan kadın jenerasyonu yaratıldı. Böylece o tarihten sonra bu yeni ve farklı kadın jenerasyonu yükselişe geçti ve evdeki kadınlar unutuldu. İlerleyen zamanda, feminizmin de yükselişiyle birlikte çalışan, yalnız ve güçlü kadın ön plana çıktı; sinema filmlerine, haberlere, kitaplara ve özellikle de televizyon dizilerine bu seksi, yalnız ve iş dünyasının güçlü hayat kalitesi yüksek kadınları taht kurdu ve uzun dönem bu kadın kahramanların sıkıntıları, üzüntüleri, başarıları ve yalnızlıkları konu edildi; Ally Mcbeal ve Sex and the City tüm dünyada takip edilen başarılı ama yalnız kadın dizilerinin en önemli iki örneğiydi. Ancak “Savaşın etkileriyle ekonomik ve sosyal olarak değişen Amerika’da, savaş sonrası dönemde çocuklara istikrar ve güven duygusunu verebilmek için aile olma kavramı yeniden kıymetlendi.“(Amin, 2005: 57) 1 Böylece ailelerin, bahçeli evlerden oluşan klasik mahalle kavramına sahip, kentten izole edilmiş yaşam alanlarına yeniden yönlendikleri dönem başladı. Yıllarca göz ardı edilen ev kadınları kendi hükümranlıklarını kurabilecekleri bir alana yerleşmeye başladılar. Banliyölerdeki düzenden, huzurdan ve sınırlara girip çıkanların güvenilirliğinden sorumlu oldukları bu bölgelerde her biri kendi “hane”danlığının liderliğini ele aldı.
Desperate Housewives, yıllardır göz ardı edilen ev kadınlarının yaşamlarını konu alan ve tüm dünyada kitleleri ekrana bağlayan bir seri oldu. Ev kadınlarının sadece yemek yapıp kocalarını evde bekleyen ve çocuk büyüten kadınlar olmadığını, onların da girift ilişkileri, beklentileri, mutlulukları, umutsuzlukları ve tuhaflıkları olduğunu gösteren dizi, belki de bu yüzden dünyanın birçok yerinde bu kadar ilgi gördü ve ödüller aldı. Desperate Housewives, Wisteria Lane banliyösü sakinlerinden Mary Alice Young (ölü) (Brenda Strong)’un intiharıyla başlıyor ve Mary Alice kendi intiharından sonra banliyödeki diğer ev kadınlarının hayatlarını –öte dünyadan görerek- izleyiciye aktarıyor.
Makale boyunca, bir yandan, Desperate Housewives dizisindeki karakterlerin çocuklarıyla, kocalarıyla ya da sevgilileriyle ilişkilerini, kimlik çatışmalarını analiz ederken, tüm bunların gerçek hayatla ne derecede benzeştiğini ve izleyicisini nasıl etkilediğini; semiyotik (semiotic), cinsiyet sorunu (gender) ve kimlik (identity) kavramları üzerinden inceleyeceğiz.
Evrimleşen Ev Kadınlığı
Kadının toplum statüsü zaman içinde evrimleşti, bundan 40.000 yıl önce kadın erkeğin korktuğu ve saygı beslediği bir varlıktı. Yıldız Cıbıroğlu bunu sebeplerini şöyle açıklıyor; “Gövdesinin süt imalathanesi gibi olması, her ay kanadığı halde ölmemesi, karnında dokuz ay sessiz duran bebeğin dışarı çıkınca süt emerek büyümesi, çıplak olan dönemde bunun gözlenebilmesi, erkeğin kadının gebeliğindeki rolü konusunda kafasının karışık olması, kadın cinselliğinin erkek üreme organını gözle görülür biçimde değişime uğratması (ereksiyon ve boşalma), kadının ergen erkeğin düşlerine girip onu baştan çıkarması vb. etkiler sonucu erkeğin kadın karşısında çaresiz kaldığını düşünmek yanlış olmaz. Erkek için en iyisi, bunca tehlikenin, doğal afetin insanlar için ölümcül olduğu çağda onu simgesel anne, giderek “yüce ana” bilmek, hastalığında onun otacılığından yaralanmak ve koruması altına girmektir.” (Cıbıroğlu, 2004: 45) 2 . Devletin ortaya çıkışıyla ataerkilleşmeye başlayan kültür, kadına dair simgeleri erilleştirmeye ya da kötü birer imgeye dönüştürmeye başlıyor. Antik çağlar boyunca kadın saçı ve büyücülüğü ile özdeşleştirilen sağlığın ve üremenin simgesi yılan, devletin ve ataerkil dinlerin çıkışıyla birlikte, Havva’ya yasak elmayı yemesini ve Adem’e de yedirmesini öğütleyen iblis olarak karşımıza çıkıyor. Böylece dalgalı saçları yılanla özdeş Havva Adem’e yasak meyveyi veren onu baştan çıkarıp, cennetten kovulmalarına neden olan günah keçisi oluyor. Binlerce yıl cennetin kendisi olduğuna inanarak ona tapınan erkek sonunda kadının hükümranlığından çıkıyor ve kadın tanrıçalar karşısındaki konumunu, onlara günahkar rolünü vererek üstün duruma geçiriyor ve onu eve kapatıyor. Kadına, onun sahibi gibi davranıyor, ona çektirdiklerinin acısını, bazı toplumlarda onu tesettürle örtüler altında saklayarak, bazılarında varlığını zayıf ve ikinci sınıf görerek çıkarıyor. Peki kadınlar etkilerini korumayı nasıl başarıyorlar? Desperate Housewives’ın jeneriğinde işte bu konu illüstrasyonlarla çok kayda değer bir başarıyla anlatılıyor. Jenerikte, yasak elma ağacının altında ikisi de çıplak duran Adem ve lüle lüle yılan kıvrımlı saçlarıyla Havva görünüyor. Havva’nın dala uzanmasıyla, devasa bir elma Adem’in üzerine düşüyor ve onu eziyor; bunun okumasını şöyle yapabiliriz: Havva’nın işlediği kusur o kadar büyük ki, onun yüzünden baştan çıkan Adem yaptığı hatanın altında eziliyor, suçlu Havva olmasına rağmen masum Adem bu günahın yükünü üstlenmek zorunda kalıyor. Jenerik boyunca yapımcılar her karakteri bir kimlikle özdeşleştirmiş ya da karaktere bir simge yüklemişler. Lynette Scavo’yu canlandıran Felicity Huffman’ın adı geçerken, ekranda bir sürü çocuk firavunun arasında kalan ve dayanamayıp bayılan Cleopatra görülüyor, elbette bu durumda Lynette karakterinin dört çocuklu ve bu yüzden kariyerini terk etmiş bir anne olduğunu belirtmek gerekli. Temizlik takıntısı olan Bree Van de Kamp (daha sonra Hodge olacak) (Marcia Cross) jenerikte yerleri süpüren ve alışveriş malzemelerini kucağından düşüren iki ayrı illüstre karakterle tanıtılıyor, Gabrielle Solis (Eva Longoria Parker) karakterindeki iki yüzlü ve çıkarcı yanı vurgulanırcasına gülümserken gözüne çizilmiş kocaman bir timsah gözyaşıyla deklare ediliyor, Susan Mayer (Teri Hatcher) ise sakarlığıyla ve çok sık hata yapmasıyla ünlü ana karakter; o da jenerik sonunda ağaçtan düşen elmayı yakalayan ola ki Havva’ya gönderme yapılan karakter, yani Susan da banliyönün günah keçisi olarak görülebilir, tabii bu arada jeneriğin sonunda, kadınların ellerinde birer elmayla altında durdukları yasak elma ağacının dalına sarılmış sallanan bir yılanın varlığını da unutmamak gerek. Aşağıdaki resimde; büyük elmanın üzerinde “Çaresiz Ev Kadınları” yazısını görüyoruz, ancak elmanın altında çaresizce ezilenin Adem olması oldukça çarpıcı ve anlamlı bir ironi.
Ev kadınlığı, ataerkil döneme girildiğinden beri kadınların kaderi olmuştu, ta ki 1940’lı yıllarla birlikte Amerikan erkek nüfusu kitleler halinde savaşmaya gönderilene dek. Amerikan hükümeti, ülke ekonomisinde gerilemeye neden olmamak ve silah endüstrisinde daha fazla çalışana duyacağı ihtiyacı gidermek için kadınları çalışma hayatına katma konusunda büyük yönlendirmelerde bulundu; özellikle reklam sektörünün yardımıyla, çalışan güçlü kadın sembolleri pazarlandı, sonuçta da hem erkeklerine ve çocuklarına hem de ülke ekonomisine katkı sağlamaktan gurur duyacak bir çalışan kadın jenerasyonu yaratıldı. Böylece o tarihten sonra bu yeni ve farklı kadın jenerasyonu yükselişe geçti ve evdeki kadınlar unutuldu. İlerleyen zamanda, feminizmin de yükselişiyle birlikte çalışan, yalnız ve güçlü kadın ön plana çıktı; sinema filmlerine, haberlere, kitaplara ve özellikle de televizyon dizilerine bu seksi, yalnız ve iş dünyasının güçlü hayat kalitesi yüksek kadınları taht kurdu ve uzun dönem bu kadın kahramanların sıkıntıları, üzüntüleri, başarıları ve yalnızlıkları konu edildi; Ally Mcbeal ve Sex and the City tüm dünyada takip edilen başarılı ama yalnız kadın dizilerinin en önemli iki örneğiydi. Ancak “Savaşın etkileriyle ekonomik ve sosyal olarak değişen Amerika’da, savaş sonrası dönemde çocuklara istikrar ve güven duygusunu verebilmek için aile olma kavramı yeniden kıymetlendi.“(Amin, 2005: 57) 1 Böylece ailelerin, bahçeli evlerden oluşan klasik mahalle kavramına sahip, kentten izole edilmiş yaşam alanlarına yeniden yönlendikleri dönem başladı. Yıllarca göz ardı edilen ev kadınları kendi hükümranlıklarını kurabilecekleri bir alana yerleşmeye başladılar. Banliyölerdeki düzenden, huzurdan ve sınırlara girip çıkanların güvenilirliğinden sorumlu oldukları bu bölgelerde her biri kendi “hane”danlığının liderliğini ele aldı.
Desperate Housewives, yıllardır göz ardı edilen ev kadınlarının yaşamlarını konu alan ve tüm dünyada kitleleri ekrana bağlayan bir seri oldu. Ev kadınlarının sadece yemek yapıp kocalarını evde bekleyen ve çocuk büyüten kadınlar olmadığını, onların da girift ilişkileri, beklentileri, mutlulukları, umutsuzlukları ve tuhaflıkları olduğunu gösteren dizi, belki de bu yüzden dünyanın birçok yerinde bu kadar ilgi gördü ve ödüller aldı. Desperate Housewives, Wisteria Lane banliyösü sakinlerinden Mary Alice Young (ölü) (Brenda Strong)’un intiharıyla başlıyor ve Mary Alice kendi intiharından sonra banliyödeki diğer ev kadınlarının hayatlarını –öte dünyadan görerek- izleyiciye aktarıyor.
Makale boyunca, bir yandan, Desperate Housewives dizisindeki karakterlerin çocuklarıyla, kocalarıyla ya da sevgilileriyle ilişkilerini, kimlik çatışmalarını analiz ederken, tüm bunların gerçek hayatla ne derecede benzeştiğini ve izleyicisini nasıl etkilediğini; semiyotik (semiotic), cinsiyet sorunu (gender) ve kimlik (identity) kavramları üzerinden inceleyeceğiz.
Evrimleşen Ev Kadınlığı
Kadının toplum statüsü zaman içinde evrimleşti, bundan 40.000 yıl önce kadın erkeğin korktuğu ve saygı beslediği bir varlıktı. Yıldız Cıbıroğlu bunu sebeplerini şöyle açıklıyor; “Gövdesinin süt imalathanesi gibi olması, her ay kanadığı halde ölmemesi, karnında dokuz ay sessiz duran bebeğin dışarı çıkınca süt emerek büyümesi, çıplak olan dönemde bunun gözlenebilmesi, erkeğin kadının gebeliğindeki rolü konusunda kafasının karışık olması, kadın cinselliğinin erkek üreme organını gözle görülür biçimde değişime uğratması (ereksiyon ve boşalma), kadının ergen erkeğin düşlerine girip onu baştan çıkarması vb. etkiler sonucu erkeğin kadın karşısında çaresiz kaldığını düşünmek yanlış olmaz. Erkek için en iyisi, bunca tehlikenin, doğal afetin insanlar için ölümcül olduğu çağda onu simgesel anne, giderek “yüce ana” bilmek, hastalığında onun otacılığından yaralanmak ve koruması altına girmektir.” (Cıbıroğlu, 2004: 45) 2 . Devletin ortaya çıkışıyla ataerkilleşmeye başlayan kültür, kadına dair simgeleri erilleştirmeye ya da kötü birer imgeye dönüştürmeye başlıyor. Antik çağlar boyunca kadın saçı ve büyücülüğü ile özdeşleştirilen sağlığın ve üremenin simgesi yılan, devletin ve ataerkil dinlerin çıkışıyla birlikte, Havva’ya yasak elmayı yemesini ve Adem’e de yedirmesini öğütleyen iblis olarak karşımıza çıkıyor. Böylece dalgalı saçları yılanla özdeş Havva Adem’e yasak meyveyi veren onu baştan çıkarıp, cennetten kovulmalarına neden olan günah keçisi oluyor. Binlerce yıl cennetin kendisi olduğuna inanarak ona tapınan erkek sonunda kadının hükümranlığından çıkıyor ve kadın tanrıçalar karşısındaki konumunu, onlara günahkar rolünü vererek üstün duruma geçiriyor ve onu eve kapatıyor. Kadına, onun sahibi gibi davranıyor, ona çektirdiklerinin acısını, bazı toplumlarda onu tesettürle örtüler altında saklayarak, bazılarında varlığını zayıf ve ikinci sınıf görerek çıkarıyor. Peki kadınlar etkilerini korumayı nasıl başarıyorlar? Desperate Housewives’ın jeneriğinde işte bu konu illüstrasyonlarla çok kayda değer bir başarıyla anlatılıyor. Jenerikte, yasak elma ağacının altında ikisi de çıplak duran Adem ve lüle lüle yılan kıvrımlı saçlarıyla Havva görünüyor. Havva’nın dala uzanmasıyla, devasa bir elma Adem’in üzerine düşüyor ve onu eziyor; bunun okumasını şöyle yapabiliriz: Havva’nın işlediği kusur o kadar büyük ki, onun yüzünden baştan çıkan Adem yaptığı hatanın altında eziliyor, suçlu Havva olmasına rağmen masum Adem bu günahın yükünü üstlenmek zorunda kalıyor. Jenerik boyunca yapımcılar her karakteri bir kimlikle özdeşleştirmiş ya da karaktere bir simge yüklemişler. Lynette Scavo’yu canlandıran Felicity Huffman’ın adı geçerken, ekranda bir sürü çocuk firavunun arasında kalan ve dayanamayıp bayılan Cleopatra görülüyor, elbette bu durumda Lynette karakterinin dört çocuklu ve bu yüzden kariyerini terk etmiş bir anne olduğunu belirtmek gerekli. Temizlik takıntısı olan Bree Van de Kamp (daha sonra Hodge olacak) (Marcia Cross) jenerikte yerleri süpüren ve alışveriş malzemelerini kucağından düşüren iki ayrı illüstre karakterle tanıtılıyor, Gabrielle Solis (Eva Longoria Parker) karakterindeki iki yüzlü ve çıkarcı yanı vurgulanırcasına gülümserken gözüne çizilmiş kocaman bir timsah gözyaşıyla deklare ediliyor, Susan Mayer (Teri Hatcher) ise sakarlığıyla ve çok sık hata yapmasıyla ünlü ana karakter; o da jenerik sonunda ağaçtan düşen elmayı yakalayan ola ki Havva’ya gönderme yapılan karakter, yani Susan da banliyönün günah keçisi olarak görülebilir, tabii bu arada jeneriğin sonunda, kadınların ellerinde birer elmayla altında durdukları yasak elma ağacının dalına sarılmış sallanan bir yılanın varlığını da unutmamak gerek. Aşağıdaki resimde; büyük elmanın üzerinde “Çaresiz Ev Kadınları” yazısını görüyoruz, ancak elmanın altında çaresizce ezilenin Adem olması oldukça çarpıcı ve anlamlı bir ironi.
Şekil 1: Desperate Housewives’ın Jeneriğinden bir görüntü; başı uzanmış bir yılan, elinde elmayla Havva ve dev elmanın altında ezilmiş, göremediğimiz Adem.
Wisteria Lane Banliyösünde Yaşam
“Ah Tanrım! Zamanımı ne yapıyorum ben? Altıda kalkıyorum. Oğlumu giydiriyorum ve ona kahvaltı hazırlıyorum. Bulaşıkları yıkadıktan sonra duş alıp bebeği doyuruyorum. Öğle yemeğini hazırlıyorum, çocukları öğle uykusuna yatırınca ya ütü yapıyorum ya dikişi dikiyorum ya da sökük tamir ediyorum, bunların hepsini öğleden önce yetiştiremem, sonra akşam yemeğini hazırlıyorum ve kocam televizyon izlerken ben bulaşık yıkıyorum. Çocukları uyuttuktan sonra saçımı tarayıp yatağa giriyorum.” (Giles, 2004: 30) 3 Feminist Betty Frieden’ın çocukken kendi annesine dair yaptığı gözlemlere dayanarak yazdığı bu satırlarda, ev kadınlığının yorucu ve monotonluktan sıyrılmayan kısmını görmek hiç de zor değil, buna rağmen Friedan’ın atladığını düşündüğüm bir nokta var, Desperate Housewives’ta çok daha net görebiliyoruz, ki bu ev kadınlarının birbirleriyle olan girift ilişkileri. Durmadan karşı ya da yan bahçeyi gözetleyerek neler olup bittiğine dair tahmin yürüten, farklı bir durum gördüğünde diğerlerine haber veren ya da doğrudan olay mahalline koşturan kadınlar çok iyi dost olup en mahrem sırlarını bile paylaşabilen komşu ev kadınları, birbirlerinden nefret de edebiliyor ve bu da onların monoton günlük yaşamlarına çok farklı bir boyut kazandırabiliyor. Elbette bir ev kadınının diğerinin yaşam alanını gözlemesi için uygun bir mimari yapıda yaşaması gerekiyor, apartman dairesinde oturan kadınların böyle bir şeyi yapması oldukça güç olacaktır. Banliyölerin ev kadınlarının günlük hayatına etkisi de bu noktadan başlıyor, Judy Giles; “ Banliyöler hiçbir zaman, sadece sanayileşme ve kentleşmenin karmaşık düzeninde yaşamaya karşı bir coğrafi çözüm olarak anlaşılmadı. Onlar, ideal bir mimarı ve sosyal alan, kültürel değerlerin kaynağı olan ruhsal ve duygusal bir manzara olarak görüldü.” (Giles, 2004: 30) 4 Bu özelliğinden ötürü banliyöler ev kadınlarının güven içinde çıkıp dolaşabildikleri, mimari yapısı sayesinde birbirlerini gözleyebildikleri, çocuklarını bahçede oynamaya yollayabildikleri oldukça rahat alanlardır.
“Ah Tanrım! Zamanımı ne yapıyorum ben? Altıda kalkıyorum. Oğlumu giydiriyorum ve ona kahvaltı hazırlıyorum. Bulaşıkları yıkadıktan sonra duş alıp bebeği doyuruyorum. Öğle yemeğini hazırlıyorum, çocukları öğle uykusuna yatırınca ya ütü yapıyorum ya dikişi dikiyorum ya da sökük tamir ediyorum, bunların hepsini öğleden önce yetiştiremem, sonra akşam yemeğini hazırlıyorum ve kocam televizyon izlerken ben bulaşık yıkıyorum. Çocukları uyuttuktan sonra saçımı tarayıp yatağa giriyorum.” (Giles, 2004: 30) 3 Feminist Betty Frieden’ın çocukken kendi annesine dair yaptığı gözlemlere dayanarak yazdığı bu satırlarda, ev kadınlığının yorucu ve monotonluktan sıyrılmayan kısmını görmek hiç de zor değil, buna rağmen Friedan’ın atladığını düşündüğüm bir nokta var, Desperate Housewives’ta çok daha net görebiliyoruz, ki bu ev kadınlarının birbirleriyle olan girift ilişkileri. Durmadan karşı ya da yan bahçeyi gözetleyerek neler olup bittiğine dair tahmin yürüten, farklı bir durum gördüğünde diğerlerine haber veren ya da doğrudan olay mahalline koşturan kadınlar çok iyi dost olup en mahrem sırlarını bile paylaşabilen komşu ev kadınları, birbirlerinden nefret de edebiliyor ve bu da onların monoton günlük yaşamlarına çok farklı bir boyut kazandırabiliyor. Elbette bir ev kadınının diğerinin yaşam alanını gözlemesi için uygun bir mimari yapıda yaşaması gerekiyor, apartman dairesinde oturan kadınların böyle bir şeyi yapması oldukça güç olacaktır. Banliyölerin ev kadınlarının günlük hayatına etkisi de bu noktadan başlıyor, Judy Giles; “ Banliyöler hiçbir zaman, sadece sanayileşme ve kentleşmenin karmaşık düzeninde yaşamaya karşı bir coğrafi çözüm olarak anlaşılmadı. Onlar, ideal bir mimarı ve sosyal alan, kültürel değerlerin kaynağı olan ruhsal ve duygusal bir manzara olarak görüldü.” (Giles, 2004: 30) 4 Bu özelliğinden ötürü banliyöler ev kadınlarının güven içinde çıkıp dolaşabildikleri, mimari yapısı sayesinde birbirlerini gözleyebildikleri, çocuklarını bahçede oynamaya yollayabildikleri oldukça rahat alanlardır.
Şekil 2: Wisteria Lane Banliyösünün krokisi ve karakterlerin evleri.
Desperate Housewives’ta tüm karakterler bir diğerinin yaşamını kısmen evinin penceresinden röntgenleyebilme lüksüne sahip, bu da onların birbirlerinin hayatlarına olan meraklarını artırıcı bir unsur. Örneğin 2. sezonun 2. bölümünde, Susan Mayer sabah gazetesini almak için kapıya çıkar ve eski kocası Karl’ın da Edie’nin evinin önüne sabahlığıyla gazeteyi almak için çıktığını görür, çıplak ayakla ve sabahlığıyla koşarak Karl’a bağırıp çağırdığı bu sahne, banliyönün bu özelliğinden yararlanılarak kurulmuş bir sahnedir.
Lynette Scavo
Zamanını bulaşık, yemek ve çocuklara harcayan ev kadınları bir takım takıntılar geliştiriyor ya da mutsuz oluyorlar; Felicity Huffman’ın oynadığı Lynette dördüncü çocuğunun doğumuyla eski parlak kariyerinden iyice uzaklaşıyor, yaramaz ikiz oğullarıyla başı dertten kurtulmayan Lynette onlara bakıcı tutacak mali durumda da değil. Tek şansı diğer komşularının aksine onu çok seven ve yardımcı olmaya çalışan kocası Tom’un varlığı, buna rağmen bunalımdan kurtulamıyor. Sürekli çocukların peşinde koşturan ve bebek çişi kokan Lynette, kocasının seksi ve başarılı iş arkadaşlarını gördükçe kıskançlık damarları kabarıyor, tüm bu yorucu ve karmaşık ev düzeni yüzünden cinsel hayatı bile sekteye uğrayan Wisteria Lane annesi, ona acıyan gözlerle bakan eski iş arkadaşlarına katlanamıyor ve Tom’u evde çocuklara bakmaya ikna edip yeniden iş hayatına dönme kararı alıyor, ancak zamanlama hatası ve özel yaşam müdahalesi kabul etmeyen reklam sektöründe çalışan Lynette’i, neredeyse çalışan tüm annelerin çok iyi bildiği iki arada bir derede kalma durumu bekliyor. Başta zorlansa da evi idare edebilen Tom’a rağmen, annesine ihtiyaç duyan küçük bir bebek ve annesinin boşluğunu hayali İngiliz bir dadıyla doldurmaya çalışan oğluyla, sinirli ve çocuklu kadınlara düşman feminist patronu arasında sıkışmaya başlıyor. İlerleyen bölümlerdeyse Tom bu çıkmaza başka bir çözüm buluyor; ikisinin işleteceği eve yakın bir pizzacı açmak, tabii bu kez de, kim kimin patronu, kadın mı yönetir yoksa erkek mi çatışması, Scavo’ların hayatına damgasını vuruyor.
Şekil 3: Lynette Scavo ve yaramaz oğulları.
Lynette Scavo, dizideki en yoğun kimlik çatışmasını yaşayan karakter. Evde iyi bir anne ve ev kadını, yatak odasında kocasına elinde tutmaya kararlı atnrıça kadın ikonunu ve iş yerinde sıkı bir reklamcıyı yaşatmaya çalışmak onu büyük bölünmelere itiyor, anneliği bile, büyük oğluna karşı sabırlı ve şefkatli, ikizlerine karşı sözünü geçirebilen, sert ve küçük bebeğine tam bir dadı olmasını gerektirecek şekilde parçalara ayrılıyor. Bu hızlı tempo sonunda Lynette Scavo’yu kansere kadar götürüyor. Neyse ki güçlü olmaya alışmış olan karakterimiz kanseri yeniyor, fakat pizzacı dükkanındaki aşçı Rick’le karşılıklı olan platonik duygularını bastırmak oldukça zorlayıcı görünüyor.
Bree Van de Kamp (Hodge)
Bree Van de Kamp ise aşırı titizlik takıntısı olan bir ev kadını, daima mükemmel ve onun bu mükemmelliği çocuklarını ve kocasını o kadar bunaltıyor ki sonunda kocası boşanmak istiyor, ancak boşanmak isteyen ve onu aldatan Rex, Bree’ye aşık eczacısı tarafından yanlış dozda ilaçla öldürülüyor. Kocasının ölümü ardından hala mükemmel olan ve cenazede bile bu takıntısı yüzünden küçük bir skandala imza atan Bree, ölümün doğal olmadığı sonucuna varan adliyenin otopsisinden sonra, baskınlığını son haddine kadar kullanıyor. Rex’in annesine inat diğer ev kadınlarını da çağırdığı yeni bir cenaze düzenliyor. Ölümünden önce onu katili gibi gösteren bir not bırakan kocasını asla affetmeyecek olan Bree, Rex’i başka bir yere gömdürüyor ve yüzüğünü de mezara fırlatıyor. Bree Van de Kamp, kadınların ne kadar sakin ve mükemmel görünürlerse görünsünler, onları çıldırtacak bir olay karşısında gerçekten çıldırabileceklerini kanıtlar gibi duruyor. Rex’in ölümünden sonra Orson Hodge’le evlenen Bree’nin mükemmellik takıntısı, zaten annelerine karşı soğuk olan çocuklarında ters tepiyor; kızı Edie’nin kuzeninden hamile kaldı ve bunun açığa çıkmaması için Bree hamile taklidi yaptı ve bebeği kendisinmiş gibi gösterdi, oğlu Andrew’un ise eşcinsel olduğu ortaya çıktı. Dünyanın neresinde olursa olsun fazla baskıcı annelerin çocuklarının da buna benzer sorunlar çıkardıklarını görmek zor olmuyor; kişisel gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki bu durum Türkiye’nin küçük şehirlerinde bile aynı. Bu yönden dizi çok da marjinal görünmüyor, üstelik Amerikan toplumundaki yapıyı düşünürsek.
Gabriella Solis
Wisteria Lane’in ev kadınından öte salon kadını olarak tanımlanabilecek sakini, Gabrielle Solis ise eski bir model. Çocukken üvey babasının tacizine maruz kalmış olan Gabbie, zengin kocası Carlos Solis’i ilk sezonda 17 yaşındaki bahçıvanıyla aldatıyordu, daha sonra hamile kalan Gabbie birkaç bölüm boyunca kocasına sadık kalsa da, bebeğini düşürdükten sonra yeniden eski Gabrielle’e dönüşmeye başlıyor. Carlos’tan parası için ayrılmayan Gabrielle her şey için tasarımcı kullanan, lüks arabalar satın alan çok güzel ama işine gelmeyen durumlarda sinsi ve iki yüzlü davranan bir karakter. İlk sezonda kayınvalidesi Juanita’yla yaşadıkları ve ölümünün ardından döktüğü sevinçle harmanlı timsah gözyaşları da bunun kanıtıydı.
Susan Mayer (Delfino)
Susan Mayer, kızı Julia’yla yaşayan ve evde yaptığı çizimlerle para kazanan bir kadın. Kızı Julia neredeyse annesine göz kulak olan taraf gibi, çünkü Susan, çoğunlukla sakar, anlık tepkilerine kurban olan ve çoğu zaman verdiği kararlardan pişman olan bir karakter. Mike Delfino’ya aşık olan Susan’ın en tuhaf komşuluk ilişkisi Edie Britt’le. Seksi bir sarışın olan Edie, Susan’dan hiç hoşlanmıyor ve Susan kimden hoşlanıyorsa onu elinden almaya çabalıyor. Önce Mike’ı baştan çıkarmak için çok uğraşan Edie başaramayınca Susan’ın eski kocası Karl’la flört etmeye başladı. İlk iki sezon boyunca dizideki en merak uyandırıcı aşk ilişkileri Susan’ındı. Mary Alice’ın intiharının ardındaki gizem ise Mike’la ilgiliydi. Mike’ın eski sevgilisi Diedra’nın Mike’dan olan çocuğunu Mary Alice ve kocası kaçırıp büyütmüşlerdir, Diedra küçük Zach’ı geri almaya geldiğinde Mary Alice Diedra’yı öldürür ve bu sır yıllarca saklanır, ta ki Mike Zach’in izini bulup Wisteria Lane’a gelip, Susan’a aşık olana kadar. Zackhary ise yaşadıklarının etkisiyle saldırganlaşan genç bir erkek olmuştur ve Susan’ın kızıyla flört etmektedir, bu durum bir süre için Susan-Mike ilişkisini etkilese de sonunda evleniyorlar ve bir bebekleri oluyor. Evlendikten sonra daha iyi geçinmek için çok çalışmak zorunda kalan Mike baş ağrısı haplarına bağımlı olunca bir süre rehabilitasyon merkezine gitmek zorunda kalsa bile.
Susan’ın Mike’la inişli çıkışlı ilişkisi sırasında eski kocasını Edie’den kıskanması ve hala ona aşık olduğunu söyleyen Karl’la bir ara birlikte olması karmaşık kadın ruh halinin ilginç örneklerinden. Durmadan Edie ve Karl’ın ilişkisini karıştırmaya ve kızıyla Edie’nin arasını bozmaya çalışan Susan ne yapacağını bilemeyen ve izleyiciyi güldüren bir karakter.
Sonuç
Dört sezondur dünyanın birçok ülkesinde izleyiciyi ekrana bağlayan Desperate Housewives, banliyölerdeki ev kadınlarının monoton görünen hayatlarının gizli karmaşasını ekrana yansıtan bir yapım, hatta dizinin adı Desperate Housewives (Umutsuz Ev kadınları) konmadan önce Wisteria Lane ve The Secret Lives of Housewives(Ev kadınlarının Gizli Yaşantıları) gibi seçenekler üzerinde durulmuş. (Detaylarla Dolu Sahne Arkası: 2007)5
Seri, birçok yayın organı tarafından klişe kalıplar (stereotype) yansıttığı için eleştirildi de, örneğin, “İkinci sezonda banliyöye taşınan tek zenci aile Applewhite’lar, katil zannettiğimiz oğulları Caleb’i, şiddet uygulayarak bodrum katına hapsetmişlerdi, ancak daha sonra öğreniyoruz ki iyi evlat sandığımız Matthew asıl tecavüzcü ve katil çıkıyor. Bunun ortaya çıkmasıyla Applewhite ailesi bir gece yarısı Wisteria Lane’i terke ediyor. İşte bu, hikayenin sonu. İzleyici üzerine hiç kafa yormadan kapatıyor televizyonunu, ancak görüyoruz ki hala televizyonlardaki siyah karakterler şiddetin kaynağı olarak gösteriliyor.” (Williams, Daily Orange,10/12/2006)6 Elbette bu kadar çok izlenen bir dizide siyah bir ailenin şiddet unsuru olduğu ve mahalleyi terk ederlerse doğru olacağı gibi bir düşünce yansıtılıyorsa bu Amerika’da hala varlığını sürdüren siyah karşıtı ırkçı tavrı besleyecektir. Ayrıca dizideki yan karakterleri saymazsak beş ana karakterimiz oldukça fit ve güzel kadınlar, gerçek dünyayla en az uyuşan kısımda bu galiba. Her ne kadar diğer karmaşık ilişkiler ülkeden ülkeye kültürün getirdiği etmenlerle gerçeğe yakın ya da uzak olabilirse de herkesin bu kadar zayıf görünmesi normal hayatta daha zor olsa gerek. Bu tür bazı tuhaflıklar olsa da, wikipedia’da listelenen rakama göre, Desperate Housewives ve oyuncuları dört sezon boyunca 24 festivalde aday gösterildi, yalnızca sekizinden eli boş dönen ekip, toplamda 35 ödül aldı. Karakterleri reklamlarda oynayarak şöhretlerini katladı, özellikle Eva Longoria Parker Magnum reklamıyla tam anlamıyla meşhur oldu.
Sonuç olarak Desperate Housewives, kadınların Havva’ya yüklenen günah keçiliğini üzerlerinden atıp, yeniden egemen olmaya çalışmalarının örneği gibi, bunu özellikle Bree ailesine karşı olan baskın tutumunda ve Lynette’in iş hayatı konusundaki ısrarlarında görebiliyoruz. Bunun dışında hemen hemen tüm karakterlerin erkeklerce aldatılması erkekler hep aynı klişesini vurgularken, kadınların arada yaptıkları kaçamakların dizide daha anlaşılabilir gösterilmesi de özellikle türk seyircisine farklı geliyor, bu da onları ekrana daha çok bağlarken zaman zaman daha fazla kızdırıp, bazen de daha çok güldürebiliyor.
Kimlik çatışmaları, erkeklerle ilişkileri ve çocuklarına karşı tutumlarıyla Desperate Housewives’ın kadınları, birçok yönüyle, orta sınıf banliyö kadınlarının yaşamlarıyla benzeşiyor ve muhtemelen bu benzerlikler nedeniyle bu kadar çok seviliyor.
Lynette Scavo
Zamanını bulaşık, yemek ve çocuklara harcayan ev kadınları bir takım takıntılar geliştiriyor ya da mutsuz oluyorlar; Felicity Huffman’ın oynadığı Lynette dördüncü çocuğunun doğumuyla eski parlak kariyerinden iyice uzaklaşıyor, yaramaz ikiz oğullarıyla başı dertten kurtulmayan Lynette onlara bakıcı tutacak mali durumda da değil. Tek şansı diğer komşularının aksine onu çok seven ve yardımcı olmaya çalışan kocası Tom’un varlığı, buna rağmen bunalımdan kurtulamıyor. Sürekli çocukların peşinde koşturan ve bebek çişi kokan Lynette, kocasının seksi ve başarılı iş arkadaşlarını gördükçe kıskançlık damarları kabarıyor, tüm bu yorucu ve karmaşık ev düzeni yüzünden cinsel hayatı bile sekteye uğrayan Wisteria Lane annesi, ona acıyan gözlerle bakan eski iş arkadaşlarına katlanamıyor ve Tom’u evde çocuklara bakmaya ikna edip yeniden iş hayatına dönme kararı alıyor, ancak zamanlama hatası ve özel yaşam müdahalesi kabul etmeyen reklam sektöründe çalışan Lynette’i, neredeyse çalışan tüm annelerin çok iyi bildiği iki arada bir derede kalma durumu bekliyor. Başta zorlansa da evi idare edebilen Tom’a rağmen, annesine ihtiyaç duyan küçük bir bebek ve annesinin boşluğunu hayali İngiliz bir dadıyla doldurmaya çalışan oğluyla, sinirli ve çocuklu kadınlara düşman feminist patronu arasında sıkışmaya başlıyor. İlerleyen bölümlerdeyse Tom bu çıkmaza başka bir çözüm buluyor; ikisinin işleteceği eve yakın bir pizzacı açmak, tabii bu kez de, kim kimin patronu, kadın mı yönetir yoksa erkek mi çatışması, Scavo’ların hayatına damgasını vuruyor.
Şekil 3: Lynette Scavo ve yaramaz oğulları.
Lynette Scavo, dizideki en yoğun kimlik çatışmasını yaşayan karakter. Evde iyi bir anne ve ev kadını, yatak odasında kocasına elinde tutmaya kararlı atnrıça kadın ikonunu ve iş yerinde sıkı bir reklamcıyı yaşatmaya çalışmak onu büyük bölünmelere itiyor, anneliği bile, büyük oğluna karşı sabırlı ve şefkatli, ikizlerine karşı sözünü geçirebilen, sert ve küçük bebeğine tam bir dadı olmasını gerektirecek şekilde parçalara ayrılıyor. Bu hızlı tempo sonunda Lynette Scavo’yu kansere kadar götürüyor. Neyse ki güçlü olmaya alışmış olan karakterimiz kanseri yeniyor, fakat pizzacı dükkanındaki aşçı Rick’le karşılıklı olan platonik duygularını bastırmak oldukça zorlayıcı görünüyor.
Bree Van de Kamp (Hodge)
Bree Van de Kamp ise aşırı titizlik takıntısı olan bir ev kadını, daima mükemmel ve onun bu mükemmelliği çocuklarını ve kocasını o kadar bunaltıyor ki sonunda kocası boşanmak istiyor, ancak boşanmak isteyen ve onu aldatan Rex, Bree’ye aşık eczacısı tarafından yanlış dozda ilaçla öldürülüyor. Kocasının ölümü ardından hala mükemmel olan ve cenazede bile bu takıntısı yüzünden küçük bir skandala imza atan Bree, ölümün doğal olmadığı sonucuna varan adliyenin otopsisinden sonra, baskınlığını son haddine kadar kullanıyor. Rex’in annesine inat diğer ev kadınlarını da çağırdığı yeni bir cenaze düzenliyor. Ölümünden önce onu katili gibi gösteren bir not bırakan kocasını asla affetmeyecek olan Bree, Rex’i başka bir yere gömdürüyor ve yüzüğünü de mezara fırlatıyor. Bree Van de Kamp, kadınların ne kadar sakin ve mükemmel görünürlerse görünsünler, onları çıldırtacak bir olay karşısında gerçekten çıldırabileceklerini kanıtlar gibi duruyor. Rex’in ölümünden sonra Orson Hodge’le evlenen Bree’nin mükemmellik takıntısı, zaten annelerine karşı soğuk olan çocuklarında ters tepiyor; kızı Edie’nin kuzeninden hamile kaldı ve bunun açığa çıkmaması için Bree hamile taklidi yaptı ve bebeği kendisinmiş gibi gösterdi, oğlu Andrew’un ise eşcinsel olduğu ortaya çıktı. Dünyanın neresinde olursa olsun fazla baskıcı annelerin çocuklarının da buna benzer sorunlar çıkardıklarını görmek zor olmuyor; kişisel gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki bu durum Türkiye’nin küçük şehirlerinde bile aynı. Bu yönden dizi çok da marjinal görünmüyor, üstelik Amerikan toplumundaki yapıyı düşünürsek.
Gabriella Solis
Wisteria Lane’in ev kadınından öte salon kadını olarak tanımlanabilecek sakini, Gabrielle Solis ise eski bir model. Çocukken üvey babasının tacizine maruz kalmış olan Gabbie, zengin kocası Carlos Solis’i ilk sezonda 17 yaşındaki bahçıvanıyla aldatıyordu, daha sonra hamile kalan Gabbie birkaç bölüm boyunca kocasına sadık kalsa da, bebeğini düşürdükten sonra yeniden eski Gabrielle’e dönüşmeye başlıyor. Carlos’tan parası için ayrılmayan Gabrielle her şey için tasarımcı kullanan, lüks arabalar satın alan çok güzel ama işine gelmeyen durumlarda sinsi ve iki yüzlü davranan bir karakter. İlk sezonda kayınvalidesi Juanita’yla yaşadıkları ve ölümünün ardından döktüğü sevinçle harmanlı timsah gözyaşları da bunun kanıtıydı.
Susan Mayer (Delfino)
Susan Mayer, kızı Julia’yla yaşayan ve evde yaptığı çizimlerle para kazanan bir kadın. Kızı Julia neredeyse annesine göz kulak olan taraf gibi, çünkü Susan, çoğunlukla sakar, anlık tepkilerine kurban olan ve çoğu zaman verdiği kararlardan pişman olan bir karakter. Mike Delfino’ya aşık olan Susan’ın en tuhaf komşuluk ilişkisi Edie Britt’le. Seksi bir sarışın olan Edie, Susan’dan hiç hoşlanmıyor ve Susan kimden hoşlanıyorsa onu elinden almaya çabalıyor. Önce Mike’ı baştan çıkarmak için çok uğraşan Edie başaramayınca Susan’ın eski kocası Karl’la flört etmeye başladı. İlk iki sezon boyunca dizideki en merak uyandırıcı aşk ilişkileri Susan’ındı. Mary Alice’ın intiharının ardındaki gizem ise Mike’la ilgiliydi. Mike’ın eski sevgilisi Diedra’nın Mike’dan olan çocuğunu Mary Alice ve kocası kaçırıp büyütmüşlerdir, Diedra küçük Zach’ı geri almaya geldiğinde Mary Alice Diedra’yı öldürür ve bu sır yıllarca saklanır, ta ki Mike Zach’in izini bulup Wisteria Lane’a gelip, Susan’a aşık olana kadar. Zackhary ise yaşadıklarının etkisiyle saldırganlaşan genç bir erkek olmuştur ve Susan’ın kızıyla flört etmektedir, bu durum bir süre için Susan-Mike ilişkisini etkilese de sonunda evleniyorlar ve bir bebekleri oluyor. Evlendikten sonra daha iyi geçinmek için çok çalışmak zorunda kalan Mike baş ağrısı haplarına bağımlı olunca bir süre rehabilitasyon merkezine gitmek zorunda kalsa bile.
Susan’ın Mike’la inişli çıkışlı ilişkisi sırasında eski kocasını Edie’den kıskanması ve hala ona aşık olduğunu söyleyen Karl’la bir ara birlikte olması karmaşık kadın ruh halinin ilginç örneklerinden. Durmadan Edie ve Karl’ın ilişkisini karıştırmaya ve kızıyla Edie’nin arasını bozmaya çalışan Susan ne yapacağını bilemeyen ve izleyiciyi güldüren bir karakter.
Sonuç
Dört sezondur dünyanın birçok ülkesinde izleyiciyi ekrana bağlayan Desperate Housewives, banliyölerdeki ev kadınlarının monoton görünen hayatlarının gizli karmaşasını ekrana yansıtan bir yapım, hatta dizinin adı Desperate Housewives (Umutsuz Ev kadınları) konmadan önce Wisteria Lane ve The Secret Lives of Housewives(Ev kadınlarının Gizli Yaşantıları) gibi seçenekler üzerinde durulmuş. (Detaylarla Dolu Sahne Arkası: 2007)5
Seri, birçok yayın organı tarafından klişe kalıplar (stereotype) yansıttığı için eleştirildi de, örneğin, “İkinci sezonda banliyöye taşınan tek zenci aile Applewhite’lar, katil zannettiğimiz oğulları Caleb’i, şiddet uygulayarak bodrum katına hapsetmişlerdi, ancak daha sonra öğreniyoruz ki iyi evlat sandığımız Matthew asıl tecavüzcü ve katil çıkıyor. Bunun ortaya çıkmasıyla Applewhite ailesi bir gece yarısı Wisteria Lane’i terke ediyor. İşte bu, hikayenin sonu. İzleyici üzerine hiç kafa yormadan kapatıyor televizyonunu, ancak görüyoruz ki hala televizyonlardaki siyah karakterler şiddetin kaynağı olarak gösteriliyor.” (Williams, Daily Orange,10/12/2006)6 Elbette bu kadar çok izlenen bir dizide siyah bir ailenin şiddet unsuru olduğu ve mahalleyi terk ederlerse doğru olacağı gibi bir düşünce yansıtılıyorsa bu Amerika’da hala varlığını sürdüren siyah karşıtı ırkçı tavrı besleyecektir. Ayrıca dizideki yan karakterleri saymazsak beş ana karakterimiz oldukça fit ve güzel kadınlar, gerçek dünyayla en az uyuşan kısımda bu galiba. Her ne kadar diğer karmaşık ilişkiler ülkeden ülkeye kültürün getirdiği etmenlerle gerçeğe yakın ya da uzak olabilirse de herkesin bu kadar zayıf görünmesi normal hayatta daha zor olsa gerek. Bu tür bazı tuhaflıklar olsa da, wikipedia’da listelenen rakama göre, Desperate Housewives ve oyuncuları dört sezon boyunca 24 festivalde aday gösterildi, yalnızca sekizinden eli boş dönen ekip, toplamda 35 ödül aldı. Karakterleri reklamlarda oynayarak şöhretlerini katladı, özellikle Eva Longoria Parker Magnum reklamıyla tam anlamıyla meşhur oldu.
Sonuç olarak Desperate Housewives, kadınların Havva’ya yüklenen günah keçiliğini üzerlerinden atıp, yeniden egemen olmaya çalışmalarının örneği gibi, bunu özellikle Bree ailesine karşı olan baskın tutumunda ve Lynette’in iş hayatı konusundaki ısrarlarında görebiliyoruz. Bunun dışında hemen hemen tüm karakterlerin erkeklerce aldatılması erkekler hep aynı klişesini vurgularken, kadınların arada yaptıkları kaçamakların dizide daha anlaşılabilir gösterilmesi de özellikle türk seyircisine farklı geliyor, bu da onları ekrana daha çok bağlarken zaman zaman daha fazla kızdırıp, bazen de daha çok güldürebiliyor.
Kimlik çatışmaları, erkeklerle ilişkileri ve çocuklarına karşı tutumlarıyla Desperate Housewives’ın kadınları, birçok yönüyle, orta sınıf banliyö kadınlarının yaşamlarıyla benzeşiyor ve muhtemelen bu benzerlikler nedeniyle bu kadar çok seviliyor.
Bibliyografi:
Amin, A.M (2005) The Suburbs on Television: An Analysis of Home Improvement and Desperate Housewives Master Tezi, School of Architecture, Domestic Environments, McGill University ; Montreal, ss: 57
Cıbıroğlu, Y. (2004) Kadın Saçı Büyü ve “Türban” Payel, İstanbul, ss:45
Giles, Judy. Parlour and the Suburb : Domestic Identities, Class, Femininity and Modernity. New York, NY, USA: Berg Publishers, 2004. p 30. http://site.ebrary.com/lib/bilgi/Doc?id=10060556&ppg=40
Giles, Judy. Parlour and the Suburb : Domestic Identities, Class, Femininity and Modernity. New York, NY, USA: Berg Publishers, 2004. p 30. http://site.ebrary.com/lib/bilgi/Doc?id=10060556&ppg=40
Detaylarla dolu sahne arkası MagazinHaberi.com (09 Nisan 2007) / http://www.magazinhaberi.com/tv-dizileri.php?baslik=detaylarla-dolu-sahne-arkasi&id=169
Williams J. (10/12/2006) ABC's 'Desperate Housewives' reinforces stereotypes of gender and race, Daily Orange / http://media.www.dailyorange.com/media/storage/paper522/news/2006/10/12/Opinion/Abcs-desperate.Housewives.Reinforces.Stereotypes.Of.Gender.And.Race-2346084.shtml
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder