yazmayı kalıplara hapsetmek... hep karşı durduğum, daima canımı sıkan yazıyı kurallara gömmek düşüncesi... oysa ben ne çok severim tümcelerden akan şiiri, ard arda dizilirken ahnegiyle kulakları hayran bırakan müzik nasıl da değerlidir benim için... bir konuya, bir soruya, bir önermeye ihtiyacı olmayan; kısa, akıcı, tadı damakta kalan cümleleri... bundandır edebiyat testlerinde soruları cevaplamaktan çok paragraflarda hoşuma giden cümleleri alıntılar, testleri asla çzömezdim.. bir defasında bir testte okuduğum kısa ve muazzam paragrafı her yere yazmıştım.. durmadan okur, okudukça dinlemekten bıkmadığım bir müziği duymak ister gibi daha yüksek sesle ve sonra fısıltılar halinde tekrar ve tekrar okurdum...
bir hışırtı duymayı severim sözcüklerde... yaprak hışırtısı gibi. içinde Ş harfinin bol olduğu paragraflar okşar içimi... bu yüzden çok severim Sait Faik'in hişt, hişt! hikayesini... hem alabildiğine rüzgar ve yaprak hışırtısı eşliğinde okunur, hem de olabildiğince önermelerden, zorunluluklardan, kalıplardan sıyrılmış, yalın ve dupduru duygularla, insanın kendisiyle, düşüncesiyle doludur...
yazmaya başladığım ilk günden beri kurallarla sınırlanıp, kalıplara itildiğimden sevemedim hiçbir zaman öyle yazmayı... oysa işim kurallarla, kalıplarla yazmak, sayfayla sütunun hesabını iyi yapmaktır. ama düz yazı yazmak benim gözümde beste yapmak gibi kulak, şiir yazmak gibi duygu işidir... kurallardan nefret etmem ben, yalnızca umursamam onları.. çünkü yok korkum dayatmalardan, kim neyi dayatırsa burnumun ucuna hişt, hişt! der geçerim... kurallardan ve dayatmalardan en çok nefret edenlerin de kuralların boyunduruğunda yaşamak zorunda olanlardan çıktığını ve en çok da onların kabullenemedikleri kuralların kuşatmasını savunduklarını bilirim...
bu yazıyı böyle kuralsız, biçimsiz, büyük harfleri olmadan yazarken amacım kurallara karşı koymak değildi, çünkü gereksizdi öyle yazmak... ve bir önermesi var ise bu yazının o önermeyi oraya ben koymadım..
ben yazdım...
sadece yazdım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder