Powered By Blogger

16 Şubat 2012 Perşembe

Marilyn Monroe



Savaş Atı'na gitmek üzereyken rotayı afişten yüzüme masum masum bakan Marilyn'e çevirdim. Neşesinin ardında yatan o çaresiz hüznü biliyordum çünkü. Bu trajik, savunmasız ve muhteşem kadının hikayesini anlatmak için yanıp tutuştuğunu ve yardım istediğini de...
My Week with Marilyn, Colin Clark'ın onunla geçirdiği bir hafta sonunu anlattığı kitabından sinemaya aktarıldı, tümüyle gerçek bir hikaye olarak hem de. Ve o bir hafta sonu boyunca biz dünyanın en ünlü ve seksi sarışınının aslında küçük bir kız çocuğu kadar çaresiz ve korunmaya muhtaç olduğunu gördük.
Babasız ve şizofreni hastası bir annenin çocuğu olarak eksilerle başlayan yaşamı, sosyal hizmetlerin bulduğu ailelerin yanında devam etti, üstelik kalp kırıklıkları, yalnızlık ve cinsel tacizlerle... Erkekleri paramparça eden o neşeli, şuh gülüşün ardında yalvaran bir çocuk vardı: "beni koru!"
Aldatıldı, ağlatıldı, aşağılandı, sadece yeteneğini konuşturması ve seksi olmaya devam etmesi için zorlandı. Oysa Marilyn sanılanın aksine son derece zeki, entelektüel, edebi yetenekleri olan harika bir oyuncuydu ve tek istediği kendisi gibi olabilmek ve şefkat görebilmekti.
Çocukluğundan beri yaşadığı korkunç travmaları unutmak için savaşan bu genç kadına en büyük eziyeti veren ise oyunculuk dersi aldığı ünlü koçun ona zorla psikanaliz yaptırması oldu. Zira depresif, üstelik manik depresif bir hastanın korkunç geçmişini ona her gün saatlerce yeniden yaşatmak tam bir delilikti...
Çok sevdiği Arthur Miller'in günlüğünde "keşke onunla evlenmeseydim, Marilyn'i anlamak imkansız, bazen tam bir utanç kaynağı..." cümlelerini okumak ve ardından başka bir kadın için terkedilmek onun ölüm fermanını hazırladı.
Duygusal acıya karşı dayanılmaz biçimde savunmasız olan bu taş bebek, kendisini, onu koruduğunu sandığı (ama aslında ona aşık olan) psikanalistine ve oyuncu koçuna teslim etti. Unutmak istediği tacizler, aşağılanmalar, zorlamalar, aldatılmalar ona her gün yeniden hatırlatıldıkça korkunç bir yıkıma sürüklenen Marilyn, sonunda dinlenmek için bir kliniğe yatmayı kabul etti. Fakat bu daha da büyük acıları getirdi. İçeride, bakımından sorumlu psikiyatrist ona tüm çığlıklarına rağmen son derece uzun bir mamografi muayenesi(!) yaptı, oradaki üç gün hayatının en acı verici ve zavallı anları oldu. Yaşadığı eziyetlere rağmen kamera karşısında muhteşem, mutlu, alabildiğine seksi olmasını isteyenlerin karşısında savunmasız ve yapayalnız kalan bu zeki, güzel ve yetenekli kadın, 36 yaşında bütün uyku ilaçlarını içerek ebedi huzura kavuşmak için kendi yolculuğuna çıkmayı tercih etti...
Tatlı rüyalar küçük, güzel sarışın...